Kurumsal Hayatta Algılarımıza Hakim Olmak ve Kendimizi Kandırtmamak

Gerek danışmanlık projelerinde gerek eğitim ve gelişim programlarında çalışırken etrafımızda yer alan profesyonellerle ilgili çeşitli gözlemler yapma fırsatı bulmuşumdur.

Gözlemlerin bir kısmı iş yönetimi ve stratejik karar alma boyutundayken önemli sayıdaki bir diğer kısmı da ortamdaki profesyonellerin davranış tercihleri çerçevesinde yer almaktadır.

İşte bu davranış tercihleri düzleminde gözlem yaparken zaman içerisinde bir çok farklı kişinin pozisyon veya sector gözetmeksizin mütemadiyen tekrarladıkları bazı kalıplar tesbit etme fırsatı bulabildim.

Söz konusu kalıpların en belirgin olanı insanların yönetsel görevlerini icra ederken nasıl kendi kendilerini yanıltacak bir algı ilüzyonu içerisine girebildikleridir. Tıpkı dünyaca ünlü ilüzyonistlerin müthiş gösterilerini seyrederken yaşayabildikleri yanılsamalarda olduğu gibi, kişiler rahatlıkla kendi algılarının kontrolünü bizzat kendi zihinsel zaaflarına teslim ederek akademik tanımda “bilişsel çarpıtma” adı verilen sürece kendi kendilerine adım atabilirler. Ve bu olayı yapan kişiler emin olun son derece eğitimli, okumuş, sosyal ortamlarda sözü geçen makam sahibi kişilerdir.

Yıllar once terapist bir dostum bir toplantı ortamında şöyle bir nasihatte bulunmuştu; “dostlar, dikkat edin de, algılarınız üzerinden insanlara kendinizi kandırtmayın…”

Söz konusu kendini kandırtma halini Dr David Burns şu şekilde özetliyor:

“Her birimiz, kendimizi ve başkalarını aslı olmayan şeylere inandırma yeteneğine fazlasıyla sahibiz.”

Dr Burns’e gore bu çarpıtmayı aşağıdaki şekillerde uygulayabiliyoruz;

– Ya Hep Ya Hiç diyerek kendimizi ve başkalarını uçlarda yargılamayı hak görüyoruz
– Aşırı genellemeler yapmak suretiyle küçücük bir olaydan büyük sonuçlar çıkartıp konuları kestirip atıyoruz
– Zihinsel filtreler koyarak olayların sadece olumsuz tarafına odaklanıp bu hale kendimizi inandırıyoruz
– Olumluyu geçersiz kılacak mantık oyunları yaparak olumsuzu üste çıkartıyoruz
– Akıl okumaya veya falcılık misali tahminlere yönelerek peşin hükümlerle hareket edip alternatif çıkış yollarını baştan yok sayıyoruz
-MELİ ve MALI kalıplarına dayanarak kendimizi haklı çıkartacak manipülasyonlardan güç alıyoruz
– Hislerimizi tam analiz etmeden ve kendimize açıklamadan çok hızlı hüküme varıp “sıkıntılı hissediyorum, o zaman gerçekten durum felaket” gibi zihinsel kodlamaları yapıveriyoruz

Oysa unutmamak gerekir ki her kim olursak olalım insanın zihinsel ve ruhsal mekanizmalarının gerçekliğinde bazı temel prensipler işlemektedir ve bunların başında çarpıtmalardan etkilenme zaafı yer almaktadır. İster yönetici, ister uzman, ister doktor veya sanatçı olalım çarpıtılmış algılar ve bilişler bizi büyüleyip gerçeklerden uzaklara sürükleyebilecektir.

Olumsuz duygular gerçekmiş hissini uyandırır ve ilk başta kesinlik taşımayan ön düşünceleri geçerliymişçesine zihnimize kabul ettirir. Bu noktada zihin ve ruh bir kısır döngüye girerek bizleri içinde hapseder. Gerçek olmayanı gerçek gibi görebilmeye başlar ve diğer bir ifadeyle depresyona gireriz. Çünkü duygular düşünceleri izler. O nedenle de bugün tüm profesyonellerin iş başında düşünceleri ve duygularıyla eşit miktarda yüzleşmeleri gerekliliği tekrar tekrar vurgulanmaktadır.

Zihinsel çarpıtmaların önüne geçen bir profesyonel iş ve özel yaşamında daha gerçekçi algılamaların içinde yer alabilmek suretiyle olayları bilişsel anlamda çarpıtmadan ve büyütmeden sadece gereken yerlerde mutluluk ve üzüntüyü, korku ve coşkuyu yaşayabilecek, böylece hayatı altüst etmeden yoluna devam edebilecektir.