20li yaşlarımda danışmanlığa uzun yıllarını vermiş çok deneyimli ve değerli kişilerle çalışma şansım oldu. Kendilerine hangi kitapları okuyarak uzun vadede gelişebileceğimi sorduğumda hepsinin ortak tavsiyesi bir isimde buluşuyordu; Peter Drucker.
Bu kadar kişinin tavsiyesi olan Peter Drucker’ın kitaplarını okumaya başladığımda önce çok şaşırmıştım. Şaşkınlığımın sebebi kitapların uzun metinlerden oluşmasıydı; açıkçası beklentim böyle bir format değildi. Danışmanların temelde sevdikleri kitaplar daha ziyade içerisinde modeler bulunan kısmen grafiksel gösterime sahip kolayca sunumlara entegre edilebilen kitaplardır diye düşünürdüm. Oysa Drucker’ın metinleri yoğun ifadeler ve uzun cümleler içeriyordu.
Kitapları okudukça gördüm ki aslında Peter Drucker projelerde ve sahada yaptığı gözlemlerini detaylı şekilde kaleme almış ve bu esnada gözlemlerinden yaptığı çıkarımları çok başarılı bir yazar olarak ifade etmişti. Kendisinin de sonraki yıllarda bizzat vurguladığı üzere amacı aslında okurken düşündürtmekti, onlara çabucak okuyup hemen taklit edebilecekleri basit modeler sunmayı hedeflemiyordu.
Drucker’ın amacı her yöneticinin temel soruları kendi koşulları altında yanıtlayarak kendi etki programını oluşturmasıydı. Bu nedenle formüller sunmaktansa sorular sunmayı tercih etti. Bununla birlikte soruları dağınık bırakmıyor ve mutlaka bir bakış açısına dayanan temel görüş başlıkları altında gruplara ayırarak toparlıyordu.
Drucker hakkında yazılan güzel bir makalede R.M. Kanter onun bakış açısını şöyle özetliyor: “Yöneticilik profesyonel bir meslek olmalıdır ve üst yönetim ile yöneticiler asıl işlerinin kendi organizasyonlarının uzun-vadeli sağlığını korumak olduğunu asla unutmamalıdır. Bunun anlamı ise kendi duvarları dışındaki topluma bakmaları ve sadece zenginlik için değil ama sağlık ve mutluluk yani huzurlu bir yaşam için de sorumluluk üstlenmeleridir. Bilgi işçileri kontrol edilemezler; onların motive edilmeleri gerekir. Bu tip çalışanlara kişisel çıkardan daha anlamlı bir amaç sunulması şarttır. Eğer oyun sadece paradan ibaretmiş gibi sunulursa o zaman avantajlı olanlar pastadan daha büyük paylar alacaklarından toplumdaki eşitsizlikler de artar.
Şirketlerin özgürce serpilip budaklanabileceği iyi bir toplum yaratmak için kâr-amacı gütmeyen organizasyonlar vazgeçilmez birer unsurdur. Sivil toplum, hükümetin insani ihtiyaçları karşılamasındaki eksiklikleri tamamlamak için çalışır.”
Serbest piyasada yöneticilerin nitelik ve performansları rekabet avantajını belirleyecektir. Bu nedenle şirketlerin yönetici gelişimine gereken hassasiyetle yaklaşmaları ve buna yatırım yapmaya devam etmeleri çok boyutlu olumlu geri dönüş sağlayacaktır.
Serkan Gülener